içimizden.. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
içimizden.. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2014 Cuma

anne ben dondurma yedim ya...



dün aksam yatma saati..
sütünü içti..
dişlerini fırçaladı..
pijamalarını giydirdim..
en sevdiği kitabı okudum..
" bu ne tatlı şey böyle "
duasını okurken 
- anne
- efendim dilacım
- ben bugün yemeğimin hepsini bitirdim ya..
- aferin benim kuzuma ( bakalım karşılığında ne isticek sıpa diyorum içimden..)
- o zaman allah diğer çocuklara da yemek verir değil mi? onlar taş toprak yemezler..
- .... verir annecim 
dedim gözlerimin yaşardığını görmemesi için kafamı diğer tarafa çevirerek..
- hadi bitir duanı artık geç oldu..
- anne, anne..
- efendim dila
- ben dondurma yedim ya onlara da dondurma göndersin o zaman tatlı tatlı yesinler..
- ..............
sustum ne anlatabilirdim ki...
bize çok ta uzak olmayan bir yerde minicik yavruların üzerine bombalar, kurşunlar yağdığını mı?
çocuk gülüşlerinin olması gereken parklardan çığlıklar yükseldiğini mi?
tüm dünyanın bunları tv ekranından bir savaş filmi izler gibi izlediğini mi?

utandım..
sustum..

hayırlı cumalar..

14 Mayıs 2014 Çarşamba

kömür karası


deprem olur binlerce insan beton yığınlarının altında kalır..
hesap sorulacağına "kader" denir..

yağmur yağar, dereler taşar, evler sular altında kalır
hesap sorulacağına "kader" denir..

5 yaşında ki çocuk tecavüze uğrar, dövülür, yakılır
hesap sorulacağına "kader" denir..

madende yangın çıkar, yüzlerce işçi zehirlenerek hayatını kaybeder..
hesap sorulacağına "kader" denir..

bu kaderin bizim ülkemizle ne alıp veremediği var anlayamıyorum ben..

"bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların 

nasıl öldüğüne bakın" albert camus

başımız sağolsun..


16 Nisan 2014 Çarşamba

pedofiliye savaş açtık..


mert' in hunharca katledilmesinin üzerinden 1 hafta geçti.. 
sürekli bu vahşeti okuduğum, yazdığım, düşündüğüm bir hafta..
23 yaşında ki bir genç bunu nasıl yapar ?
neden yapar ?
o an, nasıl bir karşı koyamadığı güç vardır ki hem kendi hayatını hem de küçücük bir meleğin hayatını katleder..
anlamlandıramıyorum..

kızım..
biriciğim...
allahımın bana en kıymetli emaneti..
onu nasıl koruyabilirim peki..
böyle lanet düşüncelere sahip insanlardan nasıl uzak tutarım..
bu olaydan sonra bir sürü yazı okudum internette..
keşke hiçbir sebep yokken araştırsaydım..
keşke mertin annesi de böyle birşey başlarına gelmeden eğitilseydi bu konuda..
keşke merti uyarsaydık..
ona, kötü insanlarında varolduğunu öğretseydik..
keşke.
............................

güzel bir yazı okudum bugünde..
paylaşmak istedim..

Çocuğun kendine güven duyması sağlanmalı... Gerektiğinde ‘hayır’ diyebilmeli. Bizim kültürümüzde ‘Büyüklere bağrılmaz, saygılı konuş’ derler. Oysa çocuğa rahatsız olduğu zaman, büyüğe de bağırmayı öğretmek gerekiyor.
Önce Halil, ardından Mert... Son 1 ay içinde 2 çocuğumuzu kaybettik. Yüreğimiz yandı. Kars’ta anne babalar çocuklarını okula göndermedi. Kimi ise olayı konuşmaktan bile korktu. Elbette bir korku dünyası içinde yaşamayacağız. Ama bir tehlike var. Çocukları sarsmadan onlara korunmayı öğretmek mümkün. Çocukları bu konuda eğitmek önce devletin sonra anne babanın görevi. Süleyman Şah Üniversitesi Psikolojik Travma Uygulama ve Araştırma Merkezi, bu yönde projeler üretiyor. Merkezin başında Psikoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. İrem Akduman var. Akduman’la çocuklara kendilerini korumayı nasıl öğreteceğimizi konuştuk.
Saldırı en çok tanıdıktan geliyor
- Çocuklara yabancı mesafesi nasıl öğretilir?
Gelene göre bir sınır tayininden ziyade çocuk kendi sınırlarını bilmeli. Çocuğun neden rahatsız olduğunu anlamasına yardımcı olmalıyız. Hoşuna gitmeyen bir şeyler olduğunda kendisine yakın gördüğü bir yetişkinle bunu paylaşması uygun bir dille anlatılmalı. Çocuklar hep, yabancılardan korkutulur. Aman yabancılara gitme, aman yabancılarla konuşma gibi... Bu telkinler çok işe yaramıyor, aksine bazen tehlikeye de neden olabilir. Korkutulan çocuk, bir yerde kaybolduğunda yabancıdan yardım istemekten çekinir. “Yabancıdan mutlaka zarar gelir” demek yerine çocuğun kendine güvenmesini sağlamalıyız. Çocuğa bedeninin özel olduğu öğretilmeli. “Herkes senin bedeninin her yerine dokunamaz, dokunmamalı” denmeli.
- 3-4 yaşında bir çocuğa bedeninin özel olduğu nasıl anlatılmalı?
Bedeninin bölgeleri tanıtılmalı. Cinsel bölgelerin özel olduğu söylenmeli. İyi dokunma, kötü dokunma arasındaki fark...
‘Poposuna vurarak sevmeyin’
- İyi dokunma, kötü dokunmayı anlatmak için ne demeliyiz?
Biri annenin dokunması gibi, güvende hissettirir. Ama bazı dokunmalar, iyi hissetirmeyebilir. Bunu bir büyüğüne söylemelisin.
Çocuğa kimsenin cinsel organlarına dokunmaması gerektiği öğretilmeli. Oysa kültürümüzde tam tersi var... Televizyonda ünlü bir sanatçımız, küçük yaşta çocuğa sevgisini onun poposunu ısırarak gösterdi. Çocuğa “Popo ısırmak sevgi ifadesidir, popo ısırılabilir” mesajı veriyor. Kamereların önünde çocuğun hayır diyebilme şansı da yok. Aileler, çocuklarını poposuna vura vura seviyor. Cinsel bölgelerine dokunarak sevgi göstermek hata. Üstüne bir de çocuğa “Seviyorum ama canın acıyor” mesajı veriyorsun. Çocuk, bunu genelleyebilir. Çocuğun kendi bireyselliğine, vücut bütünlüğüne saygı göstermemiz gerekiyor.
‘İstemiyorsa öpmeyin’
- Aileler, severken yanlış mesaj mı veriyor?
Örneğin bayramlarda aile yakınları, çocuğu illa kucağıma alayım, seveyim ister. Öpmek istenir. Çocuk istemez, itebilir. O zaman, “Evladım, dur bak deden” der zorlarız. Elbette kötü niyeti olmayabilir. Çocuğa rahatsız olduğu zaman “Dur” deme hakkı olduğunu öğretmeliyiz. Eğer çocuk öptürmek istemiyorsa, öpülmeyecek. Büyükleri de kırmamak için, “Çok yakınlaşmaktan hoşlanmıyor, öyle ise tokalaşarak selamlaşın” denilebilir. Çocuk, huzursuz olduğu bir ortamda, beğenmediği bir dokunuşla karşılaştığında “Hayır” dediğinde ailesinin de yanında olduğunu bilmeli.
- Küçük bir çocuğun babasının ya da ağabeyinin önünde giyinmesi bedeninin özel olduğunu öğrenmesi açısından sakıncalı mı?
Çocuk bazı bölgelerinin dışarıya açık olmaması gerektiğini bilmeli. İlla babayla kız çocuğunun duş almaları gerekmiyor. Yaşı uygunsa çocuk kendi yıkanmalı, baba düşmemesi için yanında olmalı. İlla baba yıkayacaksa çocuğun özel bölgelerine dokunmaması gerekir.
‘Hata yapsam da ailem yanımda’
- Arkadaşım, parkta bir gencin ısrarla küçük kızının peşinden gittiğini ve onu oyuna çekmek istediğini anlatmıştı. Çocuğa bir yabancının peşinden gitmemesi gerektiği nasıl anlatılır?
Onunla oyun oynadın, ama yabancılardan zarar da gelebilir. Bu mesaj verilmeli. Bu konda çalışan derneklerin iyi dokunuş, kötü dokunuşla ilgli çizimleri var. Çocuğu herkesten çekinir hale getirmeden doğru oranda uyararak korunmayı öğretmeliyiz. Bunun için, “Ben yanındayken oynadın ama ben yokken yabancı insanlarla oynama. İyi niyetli olanı var, kötü niyetli de olabilir. Canın acıyabilir, sana kötü hissetirebilir” demek en doğrusu. Anne, çocuğun ihtiyaçlarını karşıladığında ve güven ilişkisini kurduğunda, çocuk zaten başına bir şey geldiğinde annesiyle paylaşır. Çocuğun “Hata da yapsam, belki sonuçlarına katlanacağım ama annem babam yanımda olacaktır” diyebilmesi önemli.
‘Bağırmayı öğretin’
- Çocuk yanına gelenin kötü niyetli olduğunu düşünüyor, ne yapmalı?
Oradan uzaklaşabilir. Anne babası yanında değilse öğretmeninin yanına ya da güvendiği bir yetişkinin yanına gidebilir. Bekçi, polis olabilir. Parkta ve tek başına ise... Başka bir çocuğun annesine gidebilir. O da yoksa adama “git” demeli. Gitmiyor. O zaman bağıracak. Çocuğumuza bağırmayı öğreteceğiz. Bizim kültürümüzde “Büyüklere bağrılmaz, saygılı konuş” derler. Hayır. Çocuğa rahatsız olduğu zaman, büyüğe de bağırmayı öğretmek gerekiyor.
- Bunu nasıl anlatacağız?
Bir yabancı geldi. Seni istemediğin bir şey için zorluyor. Ve sana dokunuyor. Sen bunu istemiyorsun. Bu ona söylediğin halde devam ediyor. O zaman bağırabildiğin kadar bağır. ABD’de FBI, anaokullarına giderek bu eğitimi veriyor. Şarkılarla öğretiyorlar: “Biri gelirse dokunursa ben de şöyle bağırırımmm: Yeeeee”.
‘Saldırganlar genellikle paspal değildir’
- Kim bu saldırganlar... Nasıl bir ruh halindeler...
Pedofilinin bir takım kriterleri var. Adamın sürekli olarak çocuklarla ilgili cinsel fantaziler kuruyor olması, bunu engelleyemiyor olması, bunun çok uzun süredir olması gibi... Bazısı yetişkinlerle ilişki kuramadığı için çocuklara yöneliyor. Kendine güvensizlik yaşayan insanlar olabiliyor. Kimisi yalnızca farklı cinsel deneyim için yapıyor. Yüzdesi çok düşük olsa da sadist olanlar var. Karşısındakine acı vererek cinsel haz alıyor. Daha kolay kontrol edebilecekleri için çocukları tercih ediyorlar.
- Saldırganları ayırt etmenin bir yolu var mı?
Yok. Üstelik çoğu paspal tipler de değiller. Özellikle çocuklara yaklaşanlar daha çocuksu, onların dilinden anlayan tiplerdir. Çocukla iletişim kurabilmek için birçoğunun evi oyuncaklarla doludur.
- Mert için ailesi “Cin gibi bir çocuktu” diyor...
Cin gibi de olsa, çocuk. Aile, sürekli çocuğunun yanında olamaz. Devamlı korku içinde yaşamak da sağlıklı değil. Bütün mesele çocuğu donatmak. Çocuğun kendine güveni olmalı, “hayır” diyebilmeli, gerektiğinde çığlık atabilmeli. Böyle olunca çocuk, bağımlılık da dahil birçok tehlikeden korunuyor.
Eğitmek devletin görevi
- Bir çocuğu saldırıya karşı eğitmek devletin görevi midir?
Görevidir. Okullarda yaşa uygun eğitim verilmeli. Ve bu, “3 yaşındayken zaten verdik, 5 yaşında ihtiyacı yok” denilmeden her sene yaşına uygun ve gerekli dozda olmalı. Çocuk, her eğitimde bir parça alacak. Türkiye’de bu eğitimler sivil toplum örgütleri aracılığıyla yapılıyor. Kaç kişiye ulaşabiliyorlar. Gazi Üniversitesi’nin Çocuk İstismarı Ve İhmalini Önleme Gençlik Kolu var. Biz de Süleyman Şah Üniversitesi’nde bunu yapmaya çalışıyoruz. Eğitim alan gençler, istismarın adı bile geçmeden oyunlarla çocukları donatıyorlar.
- Devlet burada devreye girmeli...
Devlet ehil insanlar yetiştirip bu modeli yaygınlaştırmalı.
Tehditlere karşı: Kimse bize zarar veremez
- Saldırı tanıdıktan geliyorsa...
Örneğin dayısı geldi. Evde yalnız, ona kapıyı açacak. Hatta saldırıya uğradıktan sonra da kapıyı açmak durumunda kalabiliyor. Bu çok ağır. Engelleyemiyor, “Hayır” diyemiyor. Çünkü tehdit ediyor. “Annene söylerim. Kötü kız olduğunu görür.”, “Senin istediğini söylerim” diyor... Veya sadece oyun oynadıklarına ikna ediyor. Çocuğa başından “Seni kim ne şekilde tehdit ederse etsin, bana söyle. Endişelenme kimse bize zarar veremez. Bu tanıdığın ya da tanımadığın biri olabilir, her şeyi bizimle paylaşabilirsin” demek gerek.
- Çocuğu, arkadaşlarının evine oyun oynamaya gönderebilir miyiz?
Aileyi tanımak gerekiyor. Yaşın hiç önemi yok. Anneyi babayı, varsa kardeşi, ağabeyi tanıyacaksınız. Çocuğunuzun arkadaşlarıyla tanışmak durumundasınız. Ailesiyle birlikte evinize davet edebilirsiniz. Risk almayın, ortama bakın.
‘Çözüm üretmesini sağlayın’
“Travmaya neden olmadan küçük oyunlarla bir takım olgular öğretilebilir. Örneğin ‘Seninle pazara gittik. Ben domates alacakken sen bir önceki tezgahta kaldın. Beni göremedin. Ne yaparsın?’. Çocuk bu şekilde kendi sorun çözme becerilerini geliştirecek, yanıt buldukça kendine olan güveni artacak. Üniformalı birine giderim, polis abiye giderim, belirlediğimiz buluşma noktasına giderim diyecek...”
Cinsel organlara ad takmayın
“Cinsel organlar doğal adıyla öğretilmeli. Onu sevimli ya da pis kılmak, yabancılaştırmak yanlış. Nasıl kolumuza ya da bacağımıza başka ad takmıyorsak, penise ve vajinaya da ad takılmamalı. Arkadaşımın bakıcısı çocuğa “Pipimize soralım, çişimiz var mı?” diyordu. Hayır, çişimiz var mı diye çocuğa soralım. Bu bir oyuncak değil. Ad takmak yabancılaştırıyor. Ve daha sonra kullanılabilecek bir oyun haline getiriyor. Bu yalnızca vücudun özel bir parçası.”
Çocuk, istismarı 15 kez anlatmak zorunda kalıyor
İstismara uğrayan çocuk sistemin içinde kayboluyor. Annesinden başlıyor, savcıya kadar hikayesini 15 kere anlatıyor. Defalarca kez muayene oluyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Üniversitelerde bu tür birimlerin yaygınlaştırılması gerekiyor. Bu birimlerde, psikiyatristler, sosyal hizmetler uzmanları, polis birlikte çalışmalı. Çocuk hikayesini bir kere anlatmalı ve bu kayda alınmalı. Bir kere muayene olmalı. Böylece veriler tek elde toplanır. Bu şekilde savcılığa gönderilir. Marmara Üniversitesi’nde böyle bir birim var. Adı: Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi. Birlikte çalışıyoruz. Bu merkezlerin yaygın ve bilinir olması gerek. Devlet bu konuda ön ayak olmalı..
Özlem Konur Usta


hiç kimsenin bu güzelliklere böyle kötü davranmaya hakkı yok..
bu vahşete engel olmak elimizde..
seyirci kalmayalım.. 

12 Nisan 2014 Cumartesi

nefes alamıyorum..



ben çekiliyorum artık desem..
yokum..
beğenmedim bu senaryoyu..
oynamıyorum..

ya da kapatsam kendimi..
dört duvar, penceresiz bir odaya..
kessem ilişkimi herkesle..
görmesem..
işitmesem..
konuşmasam..

pamir kuzusuna ağlasam...
mert kuzusuna ağlasam...
elifin ece kuzusuna ağlasam...

sonra bitse gözyaşlarım..
açsam ağzımı..
avazım çıktığı kadar bağırsam..

mertin annesinin yüreğine ateş düşürene bassam küfürü..

elifin yüreğinde ki ateşi harlayan acıyı bilmezlere sövsem..

sonra yine sussam..

belki de yine çocuk olsam..



8 Nisan 2014 Salı

ne kötü sabahlara uyanıyoruz..



her akşam uyumadan hemen önce kızımla dua ediyoruz..
" allahım sen beni annemi koru, babamı koru..
bütün çocukları koru..
onlar aç kalmasın, evsiz kalmasın..
çok mutlu olsunlar..
amin.. "
çocukların duası daha çabuk kabul olur derler ya..
neden?
çünkü onlar tertemizdir..
henüz kötülük bulaşmamıştır kalplerine..
korkmazlar dua ederken..
içlerinden geleni dilleri aynen söyler çünkü..
"anne bu akşam zehraya da dua edelim mi? 
yanağı acımasın.."
edelim tabi annecim..

benim kızım biraz fazla saf kalpli..
birine vurmayı bilmez..
kızmayı bilmez..
kıyamaz çünkü..
hatta bu durum bizi sinir eder..
hakkını ara kızım azıcık..
sana bir kötü davranıyorsa ona kız.. 
bir daha yapma de..

daha kötü nedir bilmeden kötülüğü öğretmek mümkün mü?..

dün maalesef karsta mert meleğinin başına gelenleri öğrendikten özellikle konuya değinebileceğim bir kitap seçtim..
- bak annecim gördün mü tali dedesinin elini tutmadığı için kayboldu.. sen de kaybolabilirsin, sonra kötü amcalar, teyzeler seni alıp götürebilir.. bir daha seni göremeyebiliriz.. sonra çok ağlarız..
- ama ben de çok ağlarım anne.. çok özlerim ben seni gidince..(ağlamaklı)
- o zaman bizim yanımızdan hiç ayrılmaman gerek tamam mı annecim..
- tamam anne hiç gitmicem ben..
- parkta, alışveriş merkezinde tanımadığın biri yanına gelip sana birşey verirse sakın alma.. benim var, git yoksa bağırırım de tamam mı annecim..
- ama eymen verebilir değil mi annecim..
- verebilir tabi eymen senin kardeşin.. hiç tanımadığın biri verirse kız ona.. git yanımdan de..

3.5 yaşında minicik bir kız çocuğuna anlattıklarıma bak..
insanları sevmesi, onlara iyi davranması gerektiğini anlatmam gerekirken korkmasını, kızmasını öğretiyorum..
bu korkunç birşey..
sokakta oynayan 5 yaşında ki kıza tecavüz edildiğinde " 5 yaşındaki çocuğun sokakta ne işi varmış bla bla" denip annenin suçlandığı bir ülke de ne öğretebilirim ki başka..
15 yaşında ki kıza 40 kişi tecavüz edip tahrik indiriminden faydalandığı bir ülke de nasıl sevgiden, güvenden bahsedebilirim..
oysaki biz çocukken sokaklarda oynar akşam ezanıyla eve girerken hiç kötülük düşünmezdik..
sapık nedir, cinsel istismar nedir bilmeden büyüdük biz..
klasik olacak ama
biz büyüdük ve kirlendi dünya..



ne yapmalı bilmiyorum..
devlet nasıl önlemler almalı ?
cezaları daha caydırıcı hale nasıl getiririz ?
böyle korkutmalarla çocuklarımızı koruyabilir miyiz?
inanın hiç bilmiyorum..

çocuğuma sevgi yerine nefreti öğretmem gerektiği için kendimden utanıyorum..

dinlenilesi..
bülent ortaçgil - kızıma mektup..







1 Haziran 2013 Cumartesi

sahip çık türkiyem..



sahip çık türkiyem..
sadece ağacına değil,
okuluna,
hastanene,
polisine,
askerine,
sokağına,
kürt, alevi komşuna,
kuranına,
başörtüne sahip çık..
bayrağına,
andına sahip çık..
baş kumandanına,
atana sahip çık..
seni kimsenin yönetmesine izin verme..
kimliğine sahip çık..

ne mutlu türküm diyene..









21 Ağustos 2012 Salı

bize bayram ya onlara...



biz koklamaya kıyamazken onlar küçücük bir çukura bıraktılar...
biz şarkılar eşliğinde dans ederken onlar ağıtlar yaktılar...
biz el öperken onlar toprağı avuçlayıp öptüler...
biz tatlı yerken onlar helva kavurup yediler...
biz bayram ziyaretindeyken onlar taziyeleri kabul ettiler...
biz..
onlar...
birgün onlar diye bahsettiğimiz kişiler biz olabiliriz...
ölüm onlara olduğu kadar bize de yakın...
öyle tv karşısında gözyaşı dökmekle...
teröre lanet olsun demekle...
bıçak kemiğe dayandı esprisiyle ( espri diyorum çünkü deyim layığından çıktı)...
duracağı yok bu şerefsizlerin...
bir şey yapmalı artık....

26 Haziran 2012 Salı

Haydi Bu Bayramda Bir Miniğin Yanağında Gamze Olmaya!



çocukken ne kıymetliydi değil mi bayramlar.. günler öncesinden pazar pazar dolaşılarak annemiz tarafından kombin edilmiş bayramlıklarımızı büyük bir özenle yatağın başucuna bırakır, tüm gece yeni kıyafet kokusuyla uyurduk..öyle herbişeyimiz tam olmazdı her zaman.. bir çift yeni çorap bile mutlu etmeye yeterdi minik yüreğimizi.. 
işte bu güzel çocukluk anılarını hep kalplerinde taşıyan bir grup hayırsever bir çatı altında toplanıp bayram sabahı bütün çocukların mutlu olması gerek diye düşünmüş..4 senedir sayısız yardımlaşmaya sebep olmuş.. eğer sizde bu bayram minik bir meleğin yanağındaki gamze olmak istiyorsanız burayı bir ziyaret edin.. 
eski bayramlar için..
hepimiz bloglarımızda paylaşıp daha çok kişiye ulaşmasını sağlayalım..

28 Nisan 2012 Cumartesi

çöpü çatamadım..


iş yerimizde bir velet var.. 18 yaşında.. yağız bir delikanlı...
yaklaşık 2 aydır aşkını dinliyorum gün içinde ki küçük karşılaşmalarımızda..
abla şöyle güzel, böyle tatlı.. 3 yaşında şeker mi şeker bi kızı var..
2 dükkan ötede muhasebe elemanı..
2 sene önce ayrılmış eşinden.. anlaşamamışlar..
araştırma tamam yani..iş tanışmaya kalmış..
aldıkları malzemeler fatura edilip bizzat kendisine veriliyor ki üç beş kelam edilsin..
ara yapılmaya çalışılıyor..
bizim çocuğun anlattığına göre de ilgi karşılıksız değil..
iyi güzel..
geçen akşam iş çıkışı yolda koşarken gördüm bizim deli aşığı..
- sen nerden geliyon oğlum..
- ya abla, kızına 23 nisan hediyesi almıştım da onu verdim..
- e ne diye verdin..
- bu oyuncağı gördüm, aldım.. verecek bir çocuk yoktu etrafımda, sizin kızınız geldi aklıma..
- eee o dedi..
- şaşırdı, sonra teşekkür edip aldı..
hııııı.. gerekli tavsiyeleri ve uyarıları yapıp durağın yolu tuttum..
sabahtan beridir de başımın etini yiyor..
- abla ara.. soyadını öğren.. faceten arkadaşlık kurayım..
olmaz, yapamam derken kıramadım..
aradım kızcağızı..
- cari bilgilerinizi güncellicem.. isim ve soyadınızı alabilir miyim.. dedim..
- vereyim ama 1 ay sonra yokum.. dedi
- aa niye, hayırdır.. dedim..
- evleniyorum, istanbula yerleşicem.. dedi..
- .................
bişiy diyemedim.. kaldım zınk diye..
sonra usulca - hayırlı olsun.. dedim... kapattım telefonu..
üzüldüm, çok üzüldüm gerçekten..
çağırdım bizim aşığı.. anlattım içim acıyarak..
hiç bişiy demedi çocuk..
öyle hüznünü bana bırakıp gitti...
e benim çöp çatma hikayem de maalesef mutsuz sonla bitti..


29 Şubat 2012 Çarşamba

önce canan...

dila 4 aylıktı.. işe yeni başlamıştım.. işten çıktım birkaç dükkan geçmedim ki bir köpek bana doğru koşmaya başladı havlayarak.. kaldım olduğum yerde.. bir adım dahi atamadım.. zaten bu tip durumlarda kal gelir bana, kitlenirim.. o an dilayı düşündüm.. beni ısırırsa ve hastanede yatmak zorunda olursam ne yapacağını.. buzluktaki sütler yetermiydi acaba.. ona iyi bakabilirlermiydi.. daha bir sürü şey. köpek önümde durup havlamaya devam edince bağırdım.. bi yandan da hoşt hoşt diyordum.. kendimi savunuyordum belki ama asıl koruduğum kızımdı.. yandaki dükkandan birileri geldi yanımıza.. kovaladılar köpeği.. tabi benim el, bacak titriyor, duramıyorum ayakta.. bir bardak su getirdiler sakinleşeyim diye..  sonra hikayeyi anlattılar..
meğer o köpekte anneymiş.. amacı beni korkutup yavrularının yanına gitmemi engellemekmiş.. az ilerdeki köşede bir karton kutu içinde duruyormuş 4 yavrusu.. yanlarına kimseyi yaklaştırmıyormuş.. oda anneymiş, onunda aklından geçenlerin benden bir farkı yokmuş..
oturdum ağladım orda.. belki çok korktuğumdan bilmiyorum..
bir kez daha şükrettim yaradana kadın olduğum için, anne olduğum için..

bu anıyı bugün okuduğum aylin anne düşürdü aklıma.. yazısı için tık tık..

24 Şubat 2012 Cuma

gamze anne için mutluluk..


gamze annemizi tanımayan kalmamıştır artık .. onun için çoğumuz kan verdik, donör olmak içinde başvurduk.. oğluyla beraber olmak için verdiği mucadele bir çok hastaya umut hatta tadavi olma imkanı sundu..
anneliğin sadece meleklerimize iyi bakmaktan ibaret olmadığını, kendimize de mümkün olduğunca dikkat etmemiz gerektiğini gösterdi bize.. hatta benim tanıdığım birkaç anne sigarayı bile bıraktı gamze annenin sayesinde..
dualarımızla gerekli donörün bulanacağından ve o yakışıklı oğluyla daha çok uzun yıllar göreceğinden eminim..
az önce bloğunu okurken şöyle bişiy düşündüm.. neden onu mutlu etmek için bişeyler yapmıyoruz..
sevgi perdesi projesini duyanlar vardır mutlaka aranızda.. belki öyle bişey.. bloğunun sol tarafında balonlu bir resim var.. " bazen beni de alıp götürsene" yazıyor üstünde.. hepimizin elinden az çok bişiyler gelir.. belki balon temalı bir sevgi perdesi yapıp ona ulaştırabiliriz..yada bir pike olabilir. pike kumaşının üzerine bizim yaptıklarımızı dikeriz.. çok güzel olur.. odasında ona mutluluk verir.. yalnız olmadığını hisseder..
ne dersiniz blogger anneleri.. yalnızca bir kaç saatimizi ayırıp gamze anneyi  birazcıkta olsa gülümsetelim mi?

sihirli küre

huzur dolu bir hafta sonu dileğiyle.. 

4 Şubat 2012 Cumartesi

bazen..



Güneş doğar
Güneş batar
Ama insan uyumaz bazen
Düşünür
Geceler kısa
Çabuk geçer
Ama insan uyumaz bazen
Düşünür
Deniz masmavidir ne güzel
Ama insanlar görmez bazen
Şiirler şarkılar masallar
Ama insanlar duymaz bazen
Üzme kendini
Ümitsiz gibi
Sevenin var bak
Ne güzel

dinlemek için tık

mutlu hafta sonları..

12 Ocak 2012 Perşembe

dua ile..


ebrar henüz 1 yaşında..
anne karnında başladı mücadelesi.. hala devam ediyor..tüm söylenen olumsuzluklara rağmen o sımsıkı tutunuyor hayata.. pazartesi tekrar ameliyat olacak.. cuma günü hürmetine, bir yasini şerif okuyup dua edermisiniz.. şifa niyetine.. ilaç niyetine....
daha yakından tanımak isterseniz http://ebrar-sila.blogspot.com/ bu adreste..
yasin alanlar aldım diye mesaj atarsa çok sevinirim..
hayırlı cumalar...

8 Aralık 2011 Perşembe

beş dakkada değişir işler...


bu akşam iş çıkışı yine binbir zorlukla yolun karşısına geçip minübüse ulaştım.. bindiğim yer carrefour un karşısı.. durak var.. ama bir ışık, bir geçit, bir işaret yok.. arabaların bitmesini yada en azından azalmasını beklemek zorundasın.. tam türkiyelik işler yani.. tıklım tıklım bi araba.. yağmurda yağdığından iyice doluşmuş insanlar.. amcamda doldurmuşta doldurmuş.. sinirli sinirli dikiliyorum ayakta...

2 dk geçmeden bir trafik yoğunluğu oldu.. maalesef yan yolda bir araç iki yayaya çarpmış birini bırakmış diğerini sürüklemiş.. insanlar doluşmuş başlarına.. o yolda kaza olmaması mucize zaten.. çok ağır değilmiş durumları neyse ki..(eve gelince netten öğrendim..) herkes kendi arasında konuşmaya başladı şöyledir böyledir diye.. yüzler asıldı..

o sırada tepesinde dikildiğim 15-16 yaşlarında bir genç telefonla konuşuyordu.. olayı anlattı üzgün bi sesle.. sonra kapattı.. 2 dakika geçmeden cebinden bir iddia kuponu çıkardı.. telden nete girdi ve maç sonuçlarına bakmaya başladı.. unuttu gitti az önce ki olayı..

hemen önünde 3 kişilik çekirdek bir aile.. baba ayakta.. ana kız oturuyor.. saç traşından belli.. adam asker.. eşiyle muhabbet ediyorlar.. kız henüz paketindeki bebeğiyle oynuyor.. o sıra bi adam düğmeye bastı.. arka kapıya giderken babadan izin istedi.. önden mi geçsin, arkadan mı..bir karambol oldu.. adam indi.. 4-5 yaşlarında olan küçük kız babasına " baba bence sen birikim yapıp ev alacağına önce bir toyoto al" dedi..allahım.. nasıl şeker bi yüz ifadesi ama.. bilmiş bilmiş.. tam yemelik..

duraktan eve gelirken hep bunlar aklımda.. kazaya üzülüp kıza gülümsüyorum.. gülmekle ağlamak kardeşmiş derler ya... gerçekten öyle.. çocuklar olmasa çekilmez bu dünya..

apartmandan içeri girince böyle bir uçasım geliyor kızıma.. kapı açılınca o yüzündeki kocaman gülümseme varya ne kazayı getiriyor aklıma ne de o minik kızı.. bütün ruhumu teslim ediyorum o güzelliğe..

hayırlı cumalar..

3 Aralık 2011 Cumartesi

sakar anne..


eve saat  9 da gelirsen,
koca pizza söyleyelim dediğinde aman masraf olmasın şimdi ben tavuk pilav yapıveririm hemen dersen,
aklın kızında mutfağa gidip hemencik pişsin diye 2 elle 4 iş birden yaparsaaaan
böyle çıplak elle kızgın tavayı gövdesinden kavrayıp elini cazzz diye yakarsın..
hemide 1 değil 2 değil 4 parmağını birden..
avucuyla beraber.. hemi de sağ elini..
birde halı yanmasın diye kalebodura kadar taşıdım ya..
allahım sen daha kendine dikkat edemeyen bir kadına çocuk bakmayı layık gördün ya sana ne kadar şükretsem az..
dilber ay' la aneztezi albümüne balıklama dalıyorum ve gidiyorum...

30 Kasım 2011 Çarşamba

30.11.2010 bugün 3 melek doğmuş.. 30.11.2011 bugün 3 melek 1 yaşında olmuş...

kim demiş sanal dostluk kurulmaz diye.. bal gibi de olur işte.. biz yaklaşık 20 aydır herşeyimizi paylaştık.. üzüldük, güldük, bazen hüzünden bazen neşeden ağladık.. ama hep beraberdik.. iyi ki varsınız.. iyi ki bu bıdıklar var.. yoksa nasıl bulurduk birbirimizi.. hep beraber şişirdik göbüşlerimizi, inşallah hep beraber büyütürüz meleklerimizi..

idil&ıraz.. bunlar ilk meleklerimiz.. geç kalmış bir kutlama oldu benim ki.. 7 ekim 2010 da biraz aceleci davrandılar.. ama çok şükür yanımızdalar tüm şirinlikleriyle..

emek 18.11.2010 da bir bayram günü geldi.. annesinin beklediğinden daha geç.. kuzum..çok akıllı.. çok yakışıklı ya..



30.11.2010.. bu güzeller güzeli melek dünyamıza girdi boncuk gözleriyle..iyi ki doğdun benim şeker kızım..gelen yıl sana bol sağlık ve neşe getirsin.. o gamzelerin yüzünden hiç gitmesin..

30.11.2010.. ne güzel bir tarihtir yarabbim.. ikinizin ismi de en sevdiğim, e ikinizde erkeksiniz, e bir de üstüne çok yakışıklısınız.. ben şimdi sizin doğduğunuz günde nasıl mutlu olmam.. büyük allahım üzerinizden meleklerini hiç ayırmasın.. akıllı, vicdanlı, güzel kalpli çocuklar olun inşallah.. bütün ömrünüz huzurlu, mutlu geçsin.. iyi ki doğdunuz küçük adamlar..

hepinize kocaman bir

14 Kasım 2011 Pazartesi

yine aylardan kasım..



tam 11 sene önce bugün gidişinin ardından annemle birbirimize bakıp " e napıcaz biz şimdi" demiştik.. dün gibi sanki her an hatırımda.. son bakışın... beni yanında son çağırışın.. gittin.. engel olamadım... ağzın yara oldu diye kuşburnu almıştım işten gelirken.. bir kaç kaşık verebildim ağzına.. içemedin gerisini.. öylece kaldı başucunda..
evlendim sen yoktun.. bi kızım oldu.. tıpkı senin gibi.. kara böcük.. ama sen yine yoksun.. ne zaman bir dede görsem torunuyla oynayan içim gidiyor.. kıskanıyorum.. tutamıyorum gözyaşlarımı..
tam 1 hafta önce eniştemi de gönderdik senin yanına.. 3 çocuk kaldı geride..onlar babaaa diye bağırdıkça arkasından ben hem ona hem sana ağladım.. ama en çok sana.. insanın babasının yanında olmayışı eksik bırakıyor onu... güçsüz hissediyor kendini.. onu üzen arkadaşına " akşam babama söylicem seni.. görürsün.. " diyemiyor.. ne kadar büyürse büyüsün hep çocuk kalıyor içi.. 
yine aylardan kasım.. yine ayrılık... yine acı... yine hüzün... mekanınız cennet olsun..

hüznün şarkısı..

29 Ekim 2011 Cumartesi

Kendi Everest’inize tırmanın.


söylenecek, yazılacak çok şey var aslında.. ama yılmaz abi yine döktürmüş.. ben de burda paylaşıyorum.. sırf kızım büyüyünce bu yazıyı okusun diye..buraya not olsun diye.. büyüyünce Nasuh Mahruki' nin kim olduğunu merak edip araştırsın diye... türk olmanın "ne mutlu türküm" demekten ibaret olmadığını bilsin diye..  başka bir nedeni yok..

29 Ekim

Kendi Everest’inize tırmanın.
Nasuh Mahruki’nin kitabı bu.
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama...    Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyor.
Cumhuriyet dediğin...
Nasuh’tur.
Sadece “bir kişi”nin “her şeyi” değiştirebileceğinin kanıtıdır o...
Mustafa Kemal’in “Ey Türk gençliği” diye başladığı hitabeyi anlayan, kavrayan, gerçekleştirendir.
Teslim olmayandır.
Hatırlayın... Marmara depreminde sadece o ve bi avuç cesur arkadaşı vardı. Memleket acz içinde ağıt yakarken, adeta uzaylı gibi indiler hayatımıza, sakin, bilgili, mütevazı...
Bugün, Van’da görüyoruz, binlerce olmuşlar. Sahte vicdanlar oturduğu yerde dizini dövüyormuş rolü yaparken, elini değil, hayatını taşın altına sokup, gitti sanılan 187 can’ı geri getirdiler.
Basiretsizler coğrafyasının mantığını değiştirdi çünkü Nasuh... Kabiliyetsizler ülkesinin, sırf kabiliyetsizlerden ibaret olmadığını gösterdi. Yüreklendirdi. “Demek ki yapabiliriz”e model oldu. Belediyelerin, itfaiyelerin, hatta silahlı kuvvetlerin bakış açısını değiştirdi.
Ulusal bilinç geliştirdi.
(99’da annesi vefat ettiğinde, Gölcük’te felaket bölgesindeydi, cenazeye gidemedi. Çünkü, oğlum şu anda insan kurtarıyor, bireysel acımızı haber verip dikkatini dağıtmayayım diye düşünen muhteşem bi babanın oğlu o.)
(Osmanlı’da deniz kuvvetleri komutanlığı yapan, sancak gemisinde vuruşurken yanarak şehit düşen, Nasuh oğlu Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın torunu... “Yanarak ölen” anlamına gelen Mahruki soyadını, şeref mirası olarak taşıyan sülalenin evladı.)
(Dünyaya Everest’in zirvesinden baktıktan sonra, gelip İzmir’den kız alması, damadımız olması, biz İzmirliler için hiç de şaşırtıcı değildir, orası ayrı.)
“Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan geçilmez. Vatan lafla sevilmez, eylemle sevilir” diyor. “Vatan sevgisi, sorumluluk almaktır. Dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır” diyor. “Türkiye’yi Türkiye’nin kendisinden başkası iyileştiremez” diyor.
Sevgili analar, babalar...
19 Mayıs
23 Nisan
9 Eylül
29 Ekim dediğin...
Bu ruhtur.
Nasuh’lar yetiştirin.
Kız, erkek, değerli gençler...
Davranın kardeşim.
Adım atın.
Everest’inize tırmanın.
   YILMAZ ÖZDİL... 29 EKİM 2011