25 Ağustos 2011 Perşembe

facebook sen nelere kadirsin..

       okuduğum ilkokul hemen evimizin karşısındaydı.. annem 4 çocuğun üstüne 34 ünde beni doğurduğu için erken sıkılıp 5.5 yaşında yuvarlayıvermiş hemen okula.. mini minnak tipim bir de.. öğretmenim tenefüslerde ezilmeyeyim diye beni masasına oturtur herkes çıktıktan sonra gönderirdi dışarı.. ay canım Ayla öğretmenim.. neyse... fatma.. benim ilk sıra arkadaşım..  kocaman kahverengi gözleri, uzun düz saçları vardı.. bazen at kuyruğu yapar bazende yarım toplardı.. hoş bizim zamanımızda başka modelde yoktu ya.. yüzü şişmancaydı.. yanakları kırmızı kırmızı.. sessiz, sakin bir kızcağızdı.. niyeyse benim sıra arkadaşlarımın hepsi öyleydi.. benden kaynaklı herhalde.. cazgırlığımla sindiriyordum hepsini galiba :)) çok iyi anlaşıyorduk onunla.. evleri arka sokaktaydı.. hep beraber oynardık.. ders çalışırdık.. bir kere ablası pudıng yapmamıza izin vermişti.. tabi heryer bizde dahil kahverengiye boyanmıştık... sonra taşındılar.. çok ağladım arkasından.. ama yapılacak birşey yoktu.. o zaman cep telefonu falan nerdeeee... öyle bitti dostluğumuz maalesef... aradan yıllar geçti.. ne insanlar geldi geçti hayatımdan.. ama o arka sokaktan ne zaman geçsem hala aklıma düşer sıra arkadaşım.. o çikalatalı puding kokusu gelir burnuma.. bunları niye mi anlattım size.. buyrun cevabı..


       geçen küçük ablamla otururken açtım face si.. bir arkadaşlık isteği gelmiş allah allah.. bir baktım FATMA Ç...... yazıyor..nasıl çığlık atıyorum ama "abla fatma, fatma beni bulmuş... " " kız fatma kim" hani ilkokul arkadaşım vardı ya.. hani koyu renk kahve saçları vardı.. at kuyruğu yapardı..(hep aynı betimleme yalnız.. nasıl işlediyse beynime o görüntüsü..) " " şu taşındıklarında çok ağlamıştın.. O' mu" "evet.. evet.. evet.." ( bu arada dilanın meraklı bakışları üzerimde kanepenin üstünde zıplıyorum) hemen kabul ettim teklifi.. baktım sohbette... ay nasıl heyecanlıyım anlatamam.. bir yandan onunla konuşurken resimlerine bakıyorum.. gözlerim dolu dolu.. o sıra eşim geldi.. saat 9 ve biz hala akşam yemeği yememişiz.. "e hadi gari yemek yiyek " dedi.. "yok" dedim "ben arkadaşımı bırakmam şimdik" ablam sağolsun kalktı hazırladı masayı.. o anlattı ben dinledim.. ben anlattım o dinledi.. o kadar çok şey birikmiş ki.. bu günlerce devam etti böyle.. hala da devam ediyor... çok özlemişim onu.. bedenen birlikte değilmişiz ama ruhen hiç ayrılmamışız.. canım arkadaşımm...
       hep anlatırlardı.. faceten ilkokul arkadaşımı bile buldum diye.. hadi be derdim nasıl bulacaksın.. hele de bayansa çok zor.. malum soyadı değişikliği ( hoş onuda anlamıyorum ya).. ama oluyormuş valla.. bulunabiliyormuş..

22 Ağustos 2011 Pazartesi

uyuyacağım..uyuyorum..uyudum..

saat gece yarısı.. ananemden dönüşte minübüs bekliyoruz.. ama malum fuar mevsimi olduğundan arabalar tıkış tıkış geliyor.. binemiyoruz :((
sabırr sabırr diyoruz... ama gelen giden yok.. çaresiz bekliyoruz..
ve ben artık pes ediyorum...
bu kareden sonrasını bilmiyorum.. ama uyku arası annemin şöföre atığı fırçayı duyar gibi oldum sanki..

19 Ağustos 2011 Cuma

mutluluk...


İçimde ışıltısını hissettiğim yeni hayat, uzakta bir yerde, belki erişilmez bir ülkedeydi ama hareket ettikçe ona yaklaştığımı, en azından eski hayatımı arkada bırakabildiğimi seziyordum...

Orhan Pamuk....

17 Ağustos 2011 Çarşamba

SİYAH....

17 ağustos.. sessiz çığlık..

           
          hayat bizden hep birşeyler götürüyor.. ama böyle apansız..beklenmedik.. kalabalık olunca kayıplar iç acıtıyor.. hala bir otobüs geçse kapımdan aynı korkuyla uyanıyorum.. o ses.. gürültü.. çığlıklar.. UNUTMADIK diye başlıklar atıyor gazeteler o gecenin ertesi gün yıldönümlerinde... acıyı sadece yaşayanlar unutmaz.. KAYBEDENLER o başlığı günde milyonlarca kez atıyorlar kalplerine.. hemde altı çizili bold harflerle.. ZAMAN sadece üşüyen birinin üzerine yorgan sermişsin gibi soğuğu unutturuyor sadece.. acı aynı acı... değişmiyor.. yorgan çekildiğinde yine aynı özlemden buz kesmiş bedenler..

          KADER miydi bu yaşananlar.. belki .. ama ilgisizliğin, başıboşluğun faturasını o 45 saniyenin sonunda biz CANlarımızla ödedik.. aynı biz, senelerdir deprem başlığı altında cebimizden kesilen milyonların hesabını sormuyoruz.. annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımız hep bu vurdum duymazlık yüzünden 45 sn içinde ellerimizden kayıp gitmedi mi? ne bekliyoruz hala .. geride kalanlarında mı aynı acıyı yaşatsın..şimdi HESAP SORMA zamanı.. o saçma sapan KANAL İSTANBUL, ikinci şehir gibi projelerle ceplerini doldurmak için salyalarını akıtanlara "SİZ HELE DURUN BAKALIM.. ÖNCE CAN" deme zamanı.. yoksa biz bu filmi sarar sarar izleriz..

          ALLAH o gece bizi bırakıp gidenlere gani gani rahmet eylesin.. kalanlara da sabırlar versin..

16 Ağustos 2011 Salı

şen piliç şen şen :))

      
ilk defa gördüğümüzden önce biraz incelediiikkkk

sonra tadına baktık...
ve işte gerçek şen piliç...
sonra doğru banyoya.. biraz kızgınca..
temizlendik.. paklandık... misler gibi olduk..
melekler gibi uyuduk...

11 Ağustos 2011 Perşembe

lösemili çocuklar köyü


       Sevda arkadaşımız çok güzel bir konuyu gündeme taşımış.. ne kadar sesimiz çıkarsa devlet "büyüklerimizin" bizi duyma olasılığı o kadar artabilir..
http://bilgeveannesi.blogspot.com/2011/08/oksuz-koy.html

yağmur...hüzün....


tam yağmura uygun bir şarkı..

.....
....
...
..
.
ve bir sabah yalnızlığın soğuk kollarında
tarifi mümkün olmayan, anlatamadığın bir rüyadan sen,
yapayalnız uyandığında
güneş, eskisi gibi öpüp seni, kirpiklerinde parlamadığında
ve temizlemediğinde artık yağmurlar kalbini,
ve affedemediğinde artık Allah bizi,
sevmediğinde, konuşmadığında,
biz hangi şarkıyla uyuyacağız çocuk..

 tam hüzne uygun bir şiir..

9 Ağustos 2011 Salı

zombi anne :)

     
         bloğumun yeni ismi nasıl olmuş ama.. ZOMBİ ANNE.. niye mi anlatayım..
        cumartesi akşamı nasılsa yarın pazar..uykumuz bölünmesin..sahura kadar oturalım dendi.. iyi güzel..sahur yapıldı..saat 4.30 gibi yatıldı. saat 7.30 gibi minik cadı uyandı.. babasına teslim edilip doğru kahvaltı hazırlamaya.. minik bir patates yanında bir yumurta haşlandı.. ikisi de soyulup ezildi.. içine peynir ve peymez konulup karıştırdı..biraz da kabak çekirdeği..  ta taaaa atom kahvaltı.. peki bu kahvaltının karşılığı olarak dilanın anneye tepkisi ne sizce..  öööö.. mide bulantısı, kafa çevirme ve ağlama.. ısrar var mı? ı ı yok.. hemen 180lik süt hazırlandı..afiyetlen içildi.. tekrar yatıldı..koyun koyuna..mis.. saat 12 gibi biraz mızıklama.. armut püreli yoğurt hazırlandı.. mmm mmm sesleri arasında koca kase bitti.. annenin hala uykusu olduğundan dila babasıylan oynamaya devam etti.. saat 2.30 da "acıktı bu" diye bir sesle uyanıldı.... mis gibi tarhana çorbası yapıldı.. 3 kaşık mmmm geri kalanlar ağlama ve çığlık sesleri arasında yarım kase olmak üzere içirildi.. diloş yatırılıp, baba evi süpürürken mutfağa girildi. yemek hazırlandı.. ütü yapıldı.. yerleştirildi.. arada dilaya ayran verildi.. ezan saati yatırıldı.. (ama nasıl olduysa yine yemekte masadaydı..) yatana kadar bitmek bilmeyen enerjisiyle emekleyen, tırmanan, düşen dilanın peşinde koşuldu.. saat 12 gibi yatağına yatırılmasına rağmen 1.5 saat mızmızlandı.. sonunda yorgun düştü.. uyudu.. 3 te kalkıldı.. 4 saatlik uykuyla pazartesi sabahına uyanıldı.. akşam evde yine aynı şeyler tekrarlandı.. bunlara bir de baş ağrısı eklendi.. ama öyle böyle bi ağrı değil.. saat 11 gibi huzurla uyusun diye bıdığım yıkandı..kremlendi ...( itiraf ediyorum..burda sırf kendimi düşündüm..) daha sütünü içerken uyuyakaldı.. anne baba pek memnun oldu bu durumdan.. biraz etraf toplandı.. saat 1 de yatıldı.. 10 dk geçmedi ki.. işte yine o ses.. biraz pişpişten sonra uyudu sanılırken gene uyandı.. bakıldı..iş olacak gibi değil anneyle babanın ortasında yeri hazırlandı.. ama yok.. orda da huzursuz.. bir bağırma..bir ağlama.. başın ağrıma şiddeti en tepede ki alarmı öttürüyor artık..uyudu uyamadı saati 3 ettik yine.. gece yarısı o mama sandalyesinde ben bir elim başımda yemek hazırlama derdinde.. bu arada baba nerde.. kimbilir kaçıncı hülyada..
       ay çok mu uzattım ne.. kısacası pazar günü fazladan uyuduğum o bir kaç saatin acısı 10 misli olarak ödenmiş olup önümüzde ki pazar bugünden iple çekilmeye başlanmıştır..

4 Ağustos 2011 Perşembe

ezan sesiyle uyanmak...



       dila çok hareketlendi durduğu yerde durmuyo.. bir bakıyorsun kanepenin altına girmiş, bir bakıyorsun düz duvara tırmanmaya çalışıyor.. eve geldiğimde bakıcımız perişan haldeydi.. kadıncağızı oruçlu oruçlu baya bir yormuş.. bu saate kadar da uyumayıp benim pestilimi çıkardı.. eşim nöbetçi bu gece.. o olmadığında daha bir yoruluyorum.. evde olduğumuz sürece zaten yerde oturuyoruz.. sürekli haraket halinde benim çılgın kızım.. iftar saati uyuttum ki rahatça yemeğimi yiyeyim.. ama ne mümkün.. ezan sesine uyandık gene..
       
        bu ara korkar oldu ezan sesinden.. dün gece "beşiğimde uyumayacağım" krizi tuttu gene.. neyse aldık aramıza baba kız bi güzel uyudular.. ben ne yaptım.. 2.30 a kadar uyumaya çalıştım.. tedirgin oluyorum yanımızdayken canını acıtıcam diye.. uyku tutmuyor.. kalktım.. börek yaptım.. 3 te davulcular bastı sokağı.. allahım nasıl çirkin çalıyorlar anlatamam.. e korktu tabi çocuk.. uyandı.. yanına yattım biraz uyudu.. kalktık sahurumuzu yaptık.. tam yatıcaz bu seferde ezan sesine korktu... yine ağlayarak uyandı.. napıcaz bilmiyorum.. alışır inşallah.. haydi kalın sağlıcakla.. ölüyorum uykusuzluktan..

2 Ağustos 2011 Salı

mutsuz prenses..



        çok yaramaz olduk biz çok.. hiç birşeyden mutlu olmuyoruz artık.. karnımız aç ama yemek yerken ağlıyoruz.. bendeyken babasına ağlıyor.. babasındayken bana.. kucakta ağlıyor, yere koyuyoruz ağlıyor.. örümceğinde ağlıyor.. noluyo ya.. benim minik prensesim cadı kraliçe olma yolunda.. nazar mı değdi ne?..